22 Aralık 2007 Cumartesi

Zordur kız çıkarmak


Gelin ata binmiş ya nasip demiş, hem ağlarım hem giderim, yüksek yüksek tepelere ev kurmasınlar aşrı aşrı memlekete kız vermesinler...
Düğün neşe, eğlence, bereket, bolluk, daha bir çok şeyi anımsatır. Kadınlar bir tarafta gelin kızın yanında binlerce yıldan süzülüp gelen Anadolu ritüllerini yerine getirirken erkek kısmına da bir kuytuda kaygısız beklemek düşer.

Kız tarafı olmak mı? İşte o biraz buruktur, belki de buruk bir sevinç ne de olsa gözünüzden sakındığınız kızınız baba ocağından çıkıyordur.
Gerçeklere bakıldığında o gözü yaşlı uğrlanan kız çocukları ömrün son demlerinde coşkuyla evlendirilen erkek çocuklarından daha vefakar çıksalar da yine de hüzünle yolcu edilir.

Burnun diregi sızlayınca, gözyaşlarını saklamak için usulca gidilir bir kuydu köşeye. Belli etmeden hüzünlenilir de bir yandan görevler de yapılır. Nihayetinde zordur kız çıkarmak Anadolu'da...

1 yorum:

Adsız dedi ki...

Ne yazık ki bu enstitülerde yetişen çocuklardan ürküntüye kapılan toprak ağaları ve bilumum güç odakları, İnönü’ye “buraları komünist yuvası, aman yok edelim!” şeklinde baskı yapmışlar ve İnönü de bu baskılara boyun eğmiştir. Böylece bir milletin geleceği yıllar yıllar önce karartılmıştır.

Bedri Rahmi Eyüboğlu’nun gelini Hughette Eyüboğlu anılarını yazdığı kitapta, Sabahattin Eyüboğlu’nun bu kapatma kararından sonra öğretmenlik yaptığı enstitü yerle bir edilirken ve meyve ağaçları kesilirken nasıl ağladığını öyle bir anlatmıştır ki, okurun da oturup ağlayası gelir.

Tabii ki artık Sabahattin Eyüboğlu, İsmail Hakkı Tonguç, Hasan Ali Yücel gibi aydınlar yok. Şimdilerde ülkesi için projeler üreten değil, ülkesinin sorunlarını bir yabancının soğuk gözüyle irdeleyen, sorgulayan ve uygar (!) Avrupa’ya şikayet eden aydınlar (!) var. Avrupa’nın da böyle aydına canı kurban, ödül üstüne ödül veriyor.



Köylülük deyince aklıma başka şeyler de geliyor. Mesela Karacaoğlan, mesela Aşık Veysel, Aşık Mahsuni, Neşet Ertaş, mesela tüm dünyayı karış karış dolaşsanız bulamayacağınız zenginlikte halk oyunlarımız…

Kadının erkeğin bir arada, doğanın tüm renklerini yansıtan cıvıl cıvıl renkler içinde, aralarında kaç göç olmaksızın oynadıkları, Anadolu’nun kültür mozaiğini olduğu gibi yansıtan, kökleri çok çok eskilere dayanan o güzelim halk oyunları….

Anadolu gibi başka bir toprak parçası var mıdır bu dünyada bilmem, üzerinde binlerce yıldır her türlü kültürü barındırmış olsun. Kürt’ün, Süryani’nin, Sefarad’ın, Rum’un, Ermeni’nin, Alevinin, Sünninin bir arada yaşadığı topraklar o canlı folkloru oluşturmuşlardır.

Ama dini baskılar ve sömürgen odaklar, insanların barış ve kardeşlik içinde yaşamalarına ne zaman izin vermişlerdir ki?

İşte o baskılardan ortaya çıkmıştır Pir Sultan’ın, Aşık Mahsuni’nin deyişleri.

Zenciler nasıl ABD’de yıllarca ikinci sınıf insan muamelesi görüp itilip kakılmışlarsa ve hayata sadece Blues ile bağlanabilmişlerse, bizim yıllarca itilip kakılan Anadolu halklarımız da baskılara, türküleriyle danslarıyla kafa tutmuşlardır.



Bilmiyorum ki derdimi anlatabildim mi? Köylülük denilen olgu öyle iki kalemde geçiştirilebilecek bir şey değil.



Ülke tarihimizde özgürlükler açısından çok ayrı bir yeri olan 60’lı ve 70’li yıllara baktığımızda, Anadolu Pop ve Folk müziğin ortaya çıkışını görürüz. Tülay German “Burçak Tarlası” türküsüyle bir çığır açmıştı. Anadolu’dan beslenen onca müzisyeni hatırlayın; Cem Karaca, Barış Manço, Moğollar, Ersen ve Dadaşlar, Edip Akbayram, Esin Afşar, Selda, Modern Folk Üçlüsü…

Ne zaman ki farklılıklara, çoksesliliğe, değişik renklere hoşgörüyle bakılıyor, modern ve güzel zamanlar yaşanıyor bir ülkede.

Ne zaman ki tektipleşiliyor, bizden olmayan defolsun gitsin diyen mercimek beyinliler ortalığı sarıyor, işte o zaman durumlar da ota moka sarıyor.



Yani köylülüğü küçümsemek yerine, insanları köylerine geri döndürecek (tabii ki öncelikle köyleri ilkel baskılardan ve cehaletin pençesinden kurtarma şartıyla), yurtta homojen bir gelişmişlik ortamı sağlayacak, her türlü azınlık kültürünün yaşama hakkını koruyacak projelerin peşine düşmekte fayda var.

Ve de çıbanın başını doğru tespit etmekte.

Sözlerimi şöyle bitirmek isterim: Bu ülkede köylü (her türlü insanlık dışı koşul ve şartlara rağmen) ekip biçmeye devam etmese, açlıktan oturur ayaklarımızı yeriz. Yatıp kalkıp onlara dua edelim.



NESLİHAN ACU