28 Nisan 2008 Pazartesi

Bir damla yağmur için bulutlara tırmandılar

























OKÇU'DA YAĞMUR DUASI VARDI

Geçtiğimiz hafta sonu baharı yerinde yani Okçu'da solumak için oradaydım. 27 Nisan Pazar günü de yağmur duası varmış. En son 5-6 yaşlarımdayken bir yağmur duası hatırlıyorum. Yanıbaşımızdaki dedebayrını, azatları yeniden keşfettik. O bayırı kaplayan kekik kokusu sizi de çocukluğunuza alıp götürecektir.

Hava bulutluydu ve rüzgar, uzaklarda bir yerlerde yağan yağmurun toprak kokusunu getiriyordu. Köy halkı bir haftadır yağmur duası için hazırlanıyormuş. Böyle organizasyonlarda hep baş çeken kişiler yine işin başında, diğerleri de kenarından tutmuş tam bir imece vardı. Halilbağı ve Karaburhan'ı da davet etmişler. Onlar da davete icabet etmişler yanlarında getirdikleri birer kurbanlıkla. Tam sekiz koyun kurban edilmiş dedeye.

O, 'vay vay kocadım yanlarım hep ağrır' diyerek oturduğu yerden kalkmakta zorlanan yaşlı ebelerin, dedebayrına en dik yerden tırmanışını görmeniz lazım. Biz soluk soluğa kalmışken 80'inin aşmış ebelerden birine sordum 'bu kadar zorlanacağına çıkmasan daha iyi olmaz mıydı senin için' diye. "Bir damla yağmura hasretiz kuzum. Zaten öleceğiz. Ölürsem de burada öleyim" cevabı verince bize susmak kaldı. Dedebayrını her tarafından kadınlar erkekler, çocuklar yaşlılar tırmanışa geçmişti. Biz kayaların olduğu klasik kuzey rotasını izleyerek zirveye(!)20 dakikada ancak varabildik. Herkes oradaydı. Aşçıbaşları Ömer Ulutürk ile Mustafa Karadayı'nın çalışkanlığı ve telaşlı didişmesi görülmeye değerdi.

Duanın ardından bulutlar iyice karardı ve hava soğumaya başladı. Hemen yemek kazanları açıldı servis başladı. Yanında ayranla birlikte. İşin dini yönünü bilenler biliyordur ama yağmur duası biraz doğaya saygı ve gelenektir Okçu'da. Ağlamaklı bir kıtlık hüznüyle değil, bir hıdrellez coşkusuyla yapılır. Öyle de yapıldı. Yendi içildi, dualar edildi ve Ilıpınar'a aşağı bırakıldı ağır bedenler. Akıllarda etli pilavın, kekiğin, poyrazın birbirine karışan kokusu kaldı.

Ha yağmur mu? evet bir kaç saat sonra yağmaya başladı, devam etti hem de bir gün boyunca. Hepinize sevgiler selamlar. Siz de gidin yanıbaşınızdaki dedebayrını yeniden keşfedin, baharı karşılayın.

Siz köklerinize bağlı mısınız?

Siz köklerinize bağlı mısınız, hangimiz bağlıyız? Dedebayrının azatları köklerine sıkı sıkıya bağlı. O ağaçlar, toprağa pençesini geçirmiş bir kartal gibi asırlardır orada duruyor. Herkesin çocukken mutlaka gölgesinde oynadığı, sonra alışıp bir daha bakmadığımız baksak ta görmediğimiz, görmek için bakmadığımız O ağaçlar. Dede bayrının azatlarına en son ne zaman baktınız. O asırlık mirası farketmenin tam zamanı. Bir bahar öğleden sonrası yapılan yağmur duasında ben yeniden keşfettim. Siz de keşfedin diye fotoğrafladım. Hiç farketmediğimiz bir açıdan. O ağaçlar Okçu tarihinin, o dereden gelen geçenlerin canlı bir tanığı. Asırlardır orada duruyorlar. Bizden önce de vardı bizden sonra da olacaklar.





16 Nisan 2008 Çarşamba

Tarım köylü uğraşısı değildir

Tarımla ve Okçu'yla ilgili beyin jimnastiğimize devam ediyoruz. Tarım ile ilgili memlekette iki önemli yanlış algı var;

*Tarım, 'köylü' uğraşısıdır

Bu, tamamen yanlıştır. Tarım 'köylü' uğraşısı değildir. Bunu söylerken tarımı köylüler değil, İstanbul'dan İzmir'den New York'tan gelenler yapsın gibi bir şey anlaşılmamalı. Sözünü ettiğimiz şey tarımın artık dededen, babadan kalan yöntemlerle bir iki dönüm tarlada bilimsellikten uzak yapılamayacağıdır. Verimli tarım için artık teknoloji ve sermaye kullanmak kaçınılmaz olmuştur. Ancak bunu da yine en iyi köylülerin yapacağına inanıyoruz. En azından yapması gerektiğine inanıyoruz. Köylünün kaynaklarını şehirli değil köylü kendi kullanmalı. Tabi zor da olsa kafa yapısını değiştirerek ve yüzyılar içinde yerleşmiş, kalıplaşmış umutsuzluğu kırarak. Bir araya gelerek, güçlenerek, Belki de tarla sınırlarını kaldırarak.

*Tarım ülkesi olmak kötüdür

Bu da tamamen yanlış bir yargı ve sömürgeci odakların uydurmasıdır. ABD ve AB'yi tümden suçlayamayız ama onların genlerine işleyen sömürgecilik mantığa göre gelişmekte olan ülkelerin kaynaklarını günümüzde daha kolay sömürebilmek için kendi kendine yetemez hale getirilmesi muhtaç edilmesi ve borçlandırılması yöntemi uygulanmaktadır. Tarım ülkesi olmak sanayi ülkesi olmaya asla engel değildir. Bugün dünyanın en önde gelen sanayi ülkesi Fransa, tarımsal üretimde geldiği noktayla Avrupa'nın gıda ambarı olmuştur. Hollanda'nın, İspanya'nın, İtalya'nın ve daha bir çok küçük Avrupa ülkesinin tarımsal ihracatı bizim kat kat üstümüzdedir. Uygulanan kotalar, göstermelik teşvikler, dededen kalma tarım yöntemleri hem köylüyü muhtaç hem ülkeyi gıdada dışarıya bağımlı hale getirmiştir.

İmkanlar değerlendirilmeli

Önümüzde tarım ürünlerinin kıymete bineceği, tarımın para edeceği bir dönem var. Devlet genel bir tarım politikası oluşturursa, biz köylüler tarımın 'köylü' uğraşısı olmaktan çıktığını farkederek hareket ederse yeni bir dönem başlamış olur. Köylünün itibarı iade edilir. Tarım artık sermaye ve teknoloji istiyor.
Bülent İpek

15 Nisan 2008 Salı

BÖYLE GELMİŞ BÖYLE GİTMEZ

Bütün anneler, annelerin en güzeli,
Sen, en güzellerin güzeli.
Onüçünde evlendin,
Onbeşinde beni doğurdun,
Yirmialtı yaşındaydın,
Yaşamadan öldün.
Sevgi taşan bu yüreği sana borçluyum.
Bir resmin bile yok bende,
Fotoğraf çektirmek günahtı.
Ne sinema seyrettin, ne tiyatro.
Elektrik, havagazı, su, soba,
Ve karyola bile yoktu evinde.
Denize giremedin,
Okuma yazma bilmedin.
Güzel gözlerin,
Kara peçenin arkasından baktı dünyaya.
Yirmialtı yaşındayken
Yaşamadan öldün...
Anneler artık yaşamadan ölmeyecek...
Böyle gelmiş,
Ama böyle gitmeyecek!

AZİZ NESİN