9 Şubat 2011 Çarşamba

Bir Zamanlar Okçu'da

Ah kim derdi kaçmak için fırsat kolladığımız köyün burnumda tüteceğini. Daha dün gibi aklımda 'Bu köyden bişi olmaz, bi işe kapak atsak da kurtulsak şu dereden' deyişimiz. Oysa çok sıkıldığımızı sandığımız o zamanlar aslında ne çok eğleniyormuşuz. Ne kadar da mutluymuşuz üçkuruş salata parasını akşam üzeri tarlada cebimize koyup heybesi yaş yonca tepili eşeği eğerlerken. Basması eski şalvardan bozma baş ipiyle bağlı minderin üstünde yanlamasına oturup köye doğru gelirken. Terli, yorgun ve gururlu. Aslında ne kadar da mutluymuşuz. Her gün bir kaç kez gördüğümüz tanıdığa, komşuya, yolda o gün ilk kez görüyormuş gibi 'Napan, nerden gelin nereye giden' derken çok mutluymuşuz. Yanımızdan hızla geçip tozunun altında bırakacak arabalar ve onların gidebileceği yollar yokken. Ve de köye yaklaşınca burnumuza gelmeye başlayan etsiz badılcan aşı için hazırlanan soğanın kavruklama kokusunu duyarken, mutluymuşuz.

Hiç yorum yok: